Kayıtlar

Ağustos, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Fahrenheit 451

Resim
Kitap kağıdının tutuşup yanma sıcaklığı... Bazı kitapları okuduğu zaman insan, bir dostuyla samimi ve verimli bir sohbet etmişcesine sıcak bir hisse kapılabilir. Bu kitap da işte bunu hissettirdi. Bana göre son derece akıcıydı. Ve bir amaca yönelik yazıldığı ortadaydı.  Roman karakterlerinin hikaye sırasında yaşadığı değişimleri görmek her zaman heyecan verici olmuştur. Kitabın başında bambaşka sonunda bambaşka oluyorlar ve adeta en başta iki dirhem bir çekirdek gördüğümüz karakter, finale geldiğinizde üstü başı toza kire bulanmış olabiliyor. Her şeyini kaybetmiş, kirlenmiş ve farklılaşmış oluyor. En önemlisi de büyüyor. Karakter siz onu okurken kısacık sürede yaşadıkları ile büyümüş oluyor.  Bu kitapta, yazarın deyimi ile bir adam ve onun kitaplara karşı filizlenen sonra da karşı koyulamaz noktaya gelen aşkı ele alınıyor. Öyle ki bu sebepten adam tüm dünyayı karşısına alacak işlere girişiyor. Tek bir kitaptan, tek bir satır okuyabilmenin değeri, kitapların yakıldığı bir

Yol Hikayesi

Resim
Bir yol hikayesi bu Alabildiğine puslu Gözün gözü görmediği Kulaklara uğultu veren bir maviliğin Uzaklardan seslendiği Derin bir yol hikayesi. Sular durulur,  Denizlerin medceziri son bulur. Nihayete erer mi Tüm kırıklıkların ardından kopup gelen O keskin yosun kokusu?  Dağların ardında kalan Gururlu ve diri kentlerin sesi, Kulakları uğuldatır Ve hiç susmaz.  Yıldızlara bakarak yol bulmak mı? Nasırlı ayaklara rağmen  Alabildiğine koşmak mı?  Yoksa en güzeli  Bu yolun hikayesini Çağın buhranına kurban etmeden Doyasıya hissedebilmek mi? Emame A. H.

Çöl ve Ayet

Resim
Ayetlere dokunuyoruz,  parmak uçlarımız ışıldıyor.  Ve bize tek tek anlatıyor,  Sohbet eder gibi.  “Artık akıllanmayacak mısınız?” diyor.  Düşünmüyoruz, Akıllanmıyoruz. Sıcak bir çöldeyiz,  Ey insanoğlu!  Kumlar ayaklarımızı delicesine yakıyor Ancak pabuçlarımız ellerimizde Tıpkı ahmaklar gibi!  İşte bizler ayetler ile bu vaziyetteyiz.  Giymek yerine elimize alıp yürüyoruz, Yalın ayak ve yanarak. Emame A. H.

İlmek

Resim
Dünyadaki tüm haksızlıklar ayağımıza dolanacak bir gün, Kabirde örneğin! Adını bilmediğimiz kentlerde Açlıkla ve savaşla boğuşanlar, Bir zalimin okuyla kolu kanadı dağılanlar,  Yapayalnız kalanlar ve  El uzatamadıklarımız Daha nicesi... Biz amelimizi çarpıp bölerken Dank edecek ve hepsi Hepsi ayağımıza dolanacak! Sonra mı? Sonra... İlmek olup boynumuza dolanacaklar! Emame A. H.

Geleceğe Mektup

Resim
Hala şehirler tamamen beton ve gökdelen değil,  Biraz ağaç var, biraz da çiçekler.  Yaşlılara yer veren, çocuklara merhamet edenler bir de çiçekli pencereler var.  Az sayıda da olsa biraz şiir okuyan biraz ezberleyenler var. Yavaş yürüyebilenler tamamen tükenmedi henüz, Yürürken bulutlara bakanlar da var, çiçekleri koklayanlar da. O zamanda mevsimler ne alemde bilmem,  Şimdilerde iç içe geçmeye başladılar bile.  Ama hala kışın portakal,  Yazın karpuz var. Sokakta oynayabilen çocuklar epey azaldı Her birinin başında artık bir nöbetçi. Bakkallar hemen hemen yok oldu, Yerine devasa merkezler var.  Betonlaşıyor dünya! Kronikleşiyor.  Damak tadımız silindikçe,  Midelerimiz genişliyor.  Değişim bile değişiyor artık, Hızlı ve istikrarlı adımlarla. Ve olana bitene  Kaçana gidene  Yitirilen her şeye Susan ve öylece seyreden insanoğlu var. Emame A. H.

Alabora

Resim
Sokak kavgasına katılmış gibiyiz. Üstümüz başımız toz içinde, dizlerimiz yara.  Nasıl da avaz avaz kalbimiz ve sevdalarımız alabora! Emame A. H.

Bilmek

Resim
Ben kendim gibi olanları bilirim Düş kurar Bozar Bir daha kurar İnsanlarla arasına duvar örer Sonra yıkar.  Ben bilirim bana benzeyeni Susmayı direniş zanneder Çekilmeyi galibiyet Görünmez olmayı Tüm eylemlerin en kanlısı addeder. Kendisine keder ilişmez sanır İnsanlardan kaçabildiği müddetçe. Benliğine karanlık eder ve dünyayı Gözlerini kapatır hem gündüz hem gece.  Yüzyılın yorgunudur Kalbinde koca bir boşluk! Dünyadaki tüm savaşlar da orada, Annesiz kalan bir öksüz de, Boşluk derin ve karanlık En umulmadık sızılar en dibinde.  Bilirim kendim gibi olanı Hem yarasından hem neşesinden Ördüğü duvarlar kumdan kale gibidir.  Dalga gelir, dalga geçer, Okyanusa usul bir gözyaşı damlası düşer Ne kum kalır ne de toz zerresi. Emame A. H.

Gök

Resim
Bir gök düşlüyor insan Altında savaşların, kıyımların, sürgünlerin olmadığı  Sardunyaların saksılardan taştığı  Kapıların hep aralık durduğu Gelenin de gidenin de incitmediği Bir gök düşlüyor. Ellerin bulutlara değdiği Kulakların melodilere eşlik ettiği Bir gök düşlüyor insan Kuş evlerine misafirlerin geldiği. Şiirlerin kanun edildiği Sirenlerin mahkum edildiği Bir gök düşlüyor insan Boş kelamın kıyısına bile ilişmediği. Solmaz bütün vapurların sesleri Eski püskü trenler baş tacıdır. Bir an ki ne geldiği belli ne gittiği Bir gök düşlüyor insan Kuşların, papatyaların ve çocukların ölmediği. Emame A. H.

İlk Naat

Resim
Adınla başladı bu yolculuk içimde Hasretini her nefeste yudumladım Ve bir akşam üzeri kuytusunda buldum sana getiren huzuru Sabahın mavi örtüsünde Güneşin sarı sıcağında buldum seni Sonra dokunduğum her yer sen oldu Bir kor gibi yanan yaşlar göz pınarlarıma doldu Asırlar önceydi..! Nereden bilecektin ki Senin gül kokman güle iltifattı sevgili. Sokaklarında taşlar yürürdü seninle Alem ardınsıra gelirdi Sen salınırken bir uçtan öbür uca. Dalında bülbül sesinden utanırdı Aşkın sebebine aşkı anlatmaktan çekinirdi. Sesin yürekleri doldururdu ve hitabın, Sözlerin merhem olurdu yaralara, Ah ne olurdu duyabilseydim! Böylesine bedbaht olmuşken istikbalim Odama dolan hatıranı alıp da gitme! Yüreğim kafesin ağzındaki kuş gibi çırpınırken Ve nefesim yokluğunla kesilmişken Beni sana koşmaktan mahrum etme! Nice söz söylendi senin için Hepsi de güzeldi hepsi de cennet Mumun alevinde titrerken düşlerim Ne seni beklemek içtendi ne hasret! Ah asırlar önceydi! Nere